• Skip to primary navigation
  • Skip to main content
  • Skip to primary sidebar
  • Skip to footer
  • Röportajlar
  • Essays on Art
  • Gaffar Yakınca Kimdir?
  • Deli Gaffar Hakkında
  • İletişim

Gaffar Yakınca

Birleşmesi kâbil mi ya tevhîd ile yesin
Hâşâ! Bunun imkânı yok elbette bilirsin

  • Ağır Yazılar
  • Gözüme Takılanlar
  • Edebiyat
  • Gezi Notları
  • Kültür Sanat

Gözüme Takılanlar

İyi Parti: Kadro, söylem, ideoloji

19 Kasım 2020

Devlet Bahçeli, İyi Parti’nin 2019’daki kurultayından önce, oradaki “dava arkadaşlarını” tekrar MHP’ye dönmeye davet etmişti. Bahçeli’nin bu sözlerine İyi Parti’den alaycı karşılıklar gelmiş, Akşener, Bahçeli’ye “laf çakmalı” bir Tivit atarken, İyi Parti’nin resmi hesabından Akşener’in kahkahalar attığı bir kısa video paylaşılmıştı.

O kongreden bugüne dek yaşananlar adeta “son gülen iyi güler” sözünü doğrular nitelikte oldu. İlçe örgütleri düzeyinde başlayan istifa dalgası, milletvekillerini, genel başkan yardımcılarını içine alarak büyüdü, son kongre ile beraber kirli ilişkilerin ilk ağızdan aktarıldığı bir skandala dönüştü.

BİLİNÇLİ BİR KADRO POLİTİKASI

….

Yazının tamamını okumak için tıklayınız >>

Etiketler: ideoloji, iyi parti

İti qovan kimi

12 Kasım 2020

Sovyetler Birliği döneminin meşhur Erivan Radyosu fıkralarından biriydi:

Erivan Radyosu’na gelen bir soru: Dünya savaşı çıkacak mı yoldaşlar
Erivan Radyosu cevaplıyor: Hayır çıkmayacak. Ama barış için öyle
şiddetli bir mücadele vereceğiz ki taş taş üstünde kalmayacak

Bugün Ermenistan’da durum biraz buna benziyor. Kafalarında kurup durdukları Ermeni İdeali için kaynaklarını o kadar zorladılar ki sonuçta kendi başkentlerinde görülmemiş bir moral yıkımla baş başa kaldılar. “Fırat’tan Kura’ya Büyük Ermenistan’ı” kurmaya kalkan soytarılar, şimdi Erivan sokaklarında birbirilerini boğazlıyor. Uzmanlar, Ermenistan’ın bir iç savaşın eşiğine sürüklendiğini, durumu toparlamayı başaramazlarsa Ermenistan devletinin toptan yok olabileceğini söylüyor.

KENDİNİ KANDIRAN BİR HALK

….

Yazının tamamını okumak için tıklayınız >>

Etiketler: Karabağ

Allahuekber

6 Kasım 2020

Minik Ayda’nın tam 91 saat sonra enkazdan sağ salim çıkarılması hepimize tarifsiz bir sevinç yaşattı. Hepimize diyorum gerçi ama, siyasi keskinlikleri yüzünden sevinemeyenlerimiz de vardı.

Ayda’nın güzel yüzü görününce sevinçten tekbir getiren birkaç insan sesi duyulmuştu. Rakı-rozet takımından bir patırtıdır koptu: Bu ne rezaletmiş, çocuk DEAŞ’ın eline mi düşmüşmüş, vs. türlü densizlikler…  Sabah akşam TV’lerde “Oh Jesus” diyen tiplere, Haleluya söyleyenlere gıcık olmayanların Müslümanların son derece olağan bir sözüne bu kadar tepki duymaları hayli acayip. Ama ben, yine de böylesi bir tartışmadan ziyade, bu ruh halinin arkasındaki etkeni konuşmaktan yanayım.

BATI’NIN MÜSLÜMAN ALGISI

…

Yazının tamamını okumak için tıklayınız >>

Etiketler: deprem, milli kültür

Ozinyan kimleri mamaladı?

3 Kasım 2020

      Alin Ozinyan, Türkiye’de doğup büyümüş, Sorosçu/solcu çevrelerde sivrilmiş bir isim. Şimdilerde ABD’deki en büyük Ermeni teşkilatı Ermeni Asamblesi’nin Erivan’daki elemanı olarak çalışıyor. Anlaşıldığı kadarı ile Ermeni lobisi içinde etkin bir yeri var.

      Nereden mi biliyoruz? Kendi beyanından. Karabağ konusunda işgalci Ermenistan’a açıkça destek vermeyen “Türkiyeli” entel takımına içerleyen Ozinyan, bakın sosyal medya hesabından ne yazmış:

….

Yazının tamamını okumak için tıklayınız >>

Etiketler: soykırım

Cezayir şehitleri vatanlarına dönerken

26 Ekim 2020

Cezayir halkı, geçtiğimiz hafta hayli duygusal anlar yaşadı. Paris’ten kalkan Cezayir Hava Kuvvetlerine ait Ilyuşin tipi kargo uçağı ve ona eşlik eden üç MİG-21 avcı jeti, başkent Cezayir semalarına girdiklerinde vakit öğlene geliyordu. Uçaklar görününce tüm şehirde ve kıyı boyu dizilmiş teknelerde sirenler çalmaya başladı. Siren sesleri dışında hiçbir hareket gözlenmeyen üç buçuk milyon nüfuslu şehir, adeta nefesini tutmuş, Cezayir tarihinin belki de en önemli kargosunu bekliyordu.

….

Yazının tamamını okumak için tıklayınız >>

Etiketler: emperyalizm

Erdoğan’a çarpıp dağılan Macron mu, Rothschild mi?

25 Ekim 2020

Financial Times’ın (FT) 22 Eylül 2018 tarihli nüshasında kesilip arşivlenecek türden bir röportaj yayınlandı. Ünlü banker David de Rothschild ile yapılmış olan bu geniş mülakat, Macron’un kim olduğunu anlamamız açısında çok önemli bir tarihsel belge niteliği taşıyor.

ETKİLİ BİR AİLE

İngiltere, Fransa ve İsviçre’de bankaları bulunan Rothschild ailesi, son iki yüz yıldır Batı dünyasının siyasi karar mekanizmaları üzerindeki gücü ile biliniyor. Servetinin büyük bölümünü 19. Yüzyıl’da kazanan ailenin emperyalist yayılmacılığın yakın tarihinde hala tam olarak aydınlatılamamış müstesna bir yeri var. 

….

Yazının tamamını okumak için tıklayınız >>

Etiketler: Fransa, Macron

Yasin, En Tatlı Uykusuna Dalmış Gibi

7 Ekim 2020

Yasin Börü 1998-2014

Ben küçükken de çocuklar, kurban paylarını dağıtmaya gönderilirdi. Plastik poşetin icat edilmediği bir zamandı, üstü et dolu sinilerle kapı kapı gezer, kurban etini ‘asıl sahiplerine’ teslim ederdik. 

Ne yalan söyleyeyim, hep zor gelirdi. Elim kolum koptu diye şikayet ederdim, et götürdüğüm insanların güzel sözlerini, dualarını da pek işitmezdim. Ama ben of puf yaptıkça anneannem başımı okşar “oğlum insan sevap kazanmaktan şikayet eder mi” diyerek gönlümü alırdı.

 Şimdi kapılara kurban dağıtacak daha genç insanlar var artık. Bizim için zahmet de kalmadı sevap da. Yine de bazan “yeter ki o zamanlara dönebileyim, sırtımda bile taşırım kurban etini” dediğim oluyor. Bu benim hayalim tabi, iyi kötü bir hayat sürüp giderken her insan bir miktar özler geçmişin güzelliklerini. 

Peki geçmişi olmayanlar? Daha doğrusu geleceği çalındığı için bir geçmişi olacak kadar yaşayamayanlar? Onları düşününce bizimkisi şımarıklıktan başka nedir ki?

Evet, Allah bize ömür verdi büyüdük. Bir de büyüyemeyenler var, Yasin gibi. 

DİYARBAKIR’DA BİR KURBAN BAYRAMI

Yazının devamını okumak için lütfen tıklayınız >>

Çav Bella ve Ezan

22 Mayıs 2020

Çav Bella türküsünü kaç yaşında ezberledim bilmiyorum. Arkadaşlarımla kaç kez söyledim bunu da hatırlamıyorum. Çav Bella, kendine devrimci diyen bir genç için hayli anlamlı bir şarkıydı. Bir araya gelinen hemen her ortamda tekrar tekrar söylenir, insanın kendine ve davasına olan inancını artırırdı.

FOURAS’TA ÇAV BELLA

Yirmili yaşlarımdan bir anı kalmış aklımda. Fransa’nın Atlantik kıyısındaki bir kentinde, farklı milletlerden bir grup arkadaşla yemek masasında hep bir ağızdan bu şarkıyı söylemiştik. Sahilin hemen bittiği yerde başlayan bir çayırlıktaydık, bir yaz akşamıydı, 98 ya da 99 yılı olmalı. Fransız bir arkadaş gitar çalarken herkes, aynı melodiyi kendi dilinde söylüyordu. Dışarıdan bakan biri büyük ihtimalle “bu ne kakofoni böyle” derdi. Ama, şarkının çok sade, çok tanıdık bir melodisi olduğu için masamızdaki curcuna bize tek bir ses gibi geliyordu. Nakaratlarda “Çav çav çav…” diye bağırarak yumruklarımızı sallayışımız hala gözlerimin önünde.

Bir de gece devam ederken Faslı bir arkadaşın yaptığı sürprizi hatırlıyorum. Çav Bella’yı Arapça sözleri ile söylemeye başlamış, ortalarda bir yerde bas bariton sesini iyice kuvvetlendirerek bir anda İtalyanca orijinaline geçivermişti.

Galiba şarkılar da şiirler gibi, en güzel hissiyatı yazıldıkları dilde veriyorlar, gerçek anlamlarını doğdukları lisanda buluyorlar. Çav Bella’nın orijinal adı Bella Ciao, 19. Yüzyılda İtalya’nın kuzeyindeki pirinç tarlalarında çalışan işçilerin şarkısı imiş. Sonra, faşizme karşı mücadele eden partizanlar, sözleri kendilerine göre değiştirip söylemişler. İkinci Dünya savaşından sonra neredeyse dünyanın her diline çevrilmiş, sol mücadelenin bayrak şarkılarından biri haline gelmiş.

Yeni bin yılla beraber solun pek çok değeri gibi Çav Bella da kültür endüstrisine leblebi çerez oldu gitti. Bir zamanlar, “içki masasında Çav Bella söylenmez” diye kavga eden “devrimciler”, barlarda pavyonlarda Çav Bella ile “ver coşkuyu” gösterileri yapar hale geldiler. Bu kısmı toptan vahim bir hikayedir, belki bir gün elimiz değer de yazarız. En son, bir TV dizisinde sırf “voliyi vurmak” için banka soyan bir çetenin “marşı” olarak gündeme geldi. Bir zamanların tüm sol sembolleri gibi artık bu şarkı da sadece tarihsel bir anlam taşıyor, mücadele ile arasında pek bir ilişki kalmadığı açık. Ama her halükarda güzel şarkıdır, güzel anılara katık olmuş her şey gibi güzeldir.

PORTO’DA EZAN SESİ

Bir de ezan sesi var. O da müziklidir ama, şarkı demek pek yakışık almaz. Ezan, Müslümanları ibadete çağırma yöntemi olduğuna göre, kilisenin çanından bir farkı yoktur diye düşünebilirsiniz.

Lakin, işin aslı başkadır. Çünkü Hristiyanlar üç yüz yıl boyunca gizli ibadet etmek zorunda kalmışlardı, 313 yılındaki Milano Fermanından sonra özgürce ibadet edebilir hale geldiler. Bunun için, ibadete çağrı vasıtası olarak çan, Doğulu değil Avrupalıdır. Sonrası da böyledir, Batının sesi, Batının ruhunu yansıtır, Doğununki ise Doğunun ruhunu. Batının bin yıllık barbarlık tarihi, çanları bir ibadet çağrısı olarak bile dekor haline getirdi. Bizde ise durum farklıdır, Doğu’nun kalbi ile gövdesi arasındaki ilişki Batı’nınkine benzemez. İlk kez okunduğu 622 yılından bu yana, bu coğrafyada milyon kez yankılanmış olan bu ilahi ses, alelade bir çağrıdan çok daha yüksek bir anlama erişmiştir. Mazlumlara herhangi bir marştan, türküden daha çok güç veren bir şey varsa o da ezan sesidir.

Resim: S.Rahmanov, Rusya

Yazının tamamını okumak için tıklayınız >>

Etiketler: banu özdemir, CHP, ezan

Aybüke ve nefret komisyoncusu bir “feminist” yazar

12 Haziran 2017

Terörün yüzleri, Salvador Canalla – Şili , Karışık zemin üzerine yağlı boya

Aşağı yukarı on beş yıl kadar önce, yöneticisi olduğum bir derneğe aydınlardan destek bulmak için kapı kapı geziyordum. Sol çevreden bir iki arkadaşın referansı ile ünlü bir feminist yazarla görüşme ayarlandı. Sıcak bir yaz akşamıydı. Avrupa Birliği parası ile çıktığını sonradan öğrendiğim, “feminist” bir derginin sokağa yayılmış kafesinde buluştuk. Yanımda benimle aynı dernekten (ve aynı siyasi örgütten), üniversiteyi o yıl bitirmiş bir kadın arkadaşım var. Feminist yazarı önemsiyoruz, Milliyet’te Radikal’de yazıyor, röportajları yayınlanıyor, solun her tür yayın organı ona bir köşe vermeye hazır, kalemi ve sosyal ilişkileri güçlü bir insan.

Uzatmayayım, biz saygı içinde oturduk birer bardak çay içiyoruz, bütün işi Küba ile dayanışma olan derneği anlatmaya çalışıyoruz. Laf nereden, nasıl geldi bilmiyorum, feminist yazarımız bize “siz kendinize devrimci mi diyorsunuz” diye sordu. “Evet” diye yanıt verdik, “tabi ki devrimciyiz”. Hanımefendi gayet müstehzi bir tavırla devam etti: “silahlı bir örgütünüz bile yok, silahsız nasıl devrim yapacaksınız”?

Önce şaka yaptığını sandım, ancak konuşma devam ettikçe gayet ciddi olduğunu, elinde silah olmayanları devrimci saymadığını anladım. Görüştüğüm kişi, PKK’nin dağ kadrosundan biri veya MLKP’nin bir militanı değildi, bizim “burjuva basını” dediğimiz halim-selim medyanın yazarlarından biri, sabah akşam “erkek egemen toplumdaki” şiddete karşı yazılar yazan, ağzından “barış” sözcüğünü düşürmeyen bir “aydındı”.

….

Yazının tamamını okumak için tıklayınız >>

Etiketler: aybüke yalçın, ayşe düzkan, feministler, feminizm, pkk

Hurşit burada, ahlak nerede?

8 Ekim 2016

Helin Başak: bir tuhaf şehit!

Kültürel Çoğulcu Gündem sitesi, 2010 yılında Teatra Jîyana Nû adlı tiyatro grubunun oyuncuları ile bir röportaj yapmış. PKK’ya yakınlığı ile bilinen tiyatro grubu adına konuşanlar şöyle bir ifade kullanıyorlar : ‘TJN, diğer Kürt tiyatrolarından çok farklı. Bunun sebebi köklü olması. Şehit düşen Kürt tiyatro sanatçılarımız var.(Sarya/ Nursel İnce, Helîn Başak Kanat)”

Silahlı bir örgütün kendi kayıplarından şehit diye söz etmesinde şaşırılacak bir şey yok, nitekim adı geçen Nursel İnce, tiyatro grubundan ayrılarak PKK’ya katılmış ve 1997 yılında mayına basarak ölmüş. 

Şaşırtıcı olan gerçek ise ikinci isimle, Helin Başak Kanat ile ilgili. PKK’lıların “şehit” diye andığı, Agirê Jiyan müzik grubunun adına şarkı yaptığı Helin, aslında bizzat PKK’lılar tarafından öldürülmüş bir kadındır. 31 Aralık 1994 tarihinde İstanbul-Ankara seferini yapan bir yolcu otobüsüne binen PKK’lılar otobüs Gerede mevkiine geldiğinde otomatik silahlarını çıkararak yolcuları tararlar. Otobüsten ayrılırken de üzerlerindeki el bombalarını yine yolcuların üzerine atarlar. Saldırıda ondokuz kişi yaralanmış, iki kişi ölmüştür. İşte PKK’lıların “şehit” diye andığı, adına türküler yaktığı Helin, PKK’nın öldürdüğü bu iki insandan biridir. 

…

Yazının tamamını okumak için tıklayınız >>

Etiketler: cumartesi anneleri, hdp, pkk

Primary Sidebar

İyi Parti: Kadro, söylem, ideoloji

İti qovan kimi

Allahuekber

Ozinyan kimleri mamaladı?

Cezayir şehitleri vatanlarına dönerken

Erdoğan’a çarpıp dağılan Macron mu, Rothschild mi?

Yasin, En Tatlı Uykusuna Dalmış Gibi

Bir Tablo ve Yayıncılığımızın Hali

Doğu Batı Arasında veya Türklükten Kaçış

Kültür Emperyalizminin Doğası Üzerine Notlar

Anti-emperyalist Açıdan Netflix’i Okumak

Peygamber Çiçekleri

Büyük Salgın ya da Yeni Bir Düzenin İmkânları

Çav Bella ve Ezan

Tahdagurusu

Aybüke ve nefret komisyoncusu bir “feminist” yazar

Hurşit burada, ahlak nerede?

Yar Kapısında Uyumak – 5

Yar Kapısında Uyumak – 4

Yar Kapısında Uyumak – 3

Footer

  • Gizlilik Politikası
  • Telif ve Alıntılama
  • Yayın İlkeleri
  • İletişim

Copyright © 2014-2020 - DeliGaffar.com - Her hakkı saklıdır