Alman-Yahudi filozof Adorno, Holokost karşısında öylesine büyük bir dehşete düşer ki “Auschwitz’ten sonra şiir yazmak barbarlıktır” diye yazar (1). Yaşananlar, insan acısının ve kötülüğün öyle bir merhalesidir ki buna dair her tür estetik arayış, hatta her tür düşünsel soyutlama teşebbüsü ahlak dışıdır. Ölümün gerçekliği, insan zihninin sınırlarını aşmıştır. Bunun için yaşamanın kendisi bile ancak, “Auschwitz’i de mümkün kılan ve burjuva öznelliğinin temel ilkesi olan “duygusuzlukla” mümkündür” (2).
Holokost’un benzersiz bir cürüm olduğu fikrini masun tutarak, şu tespiti yapabiliriz: Bugün İtalya, İspanya ve ABD’de yaşanan – ve her an dünyanın başka bir yerinde yaşanması muhtemel olan- trajedi de geride benzer bir ruh hali bırakabilir. Çünkü, modern tıbbın tüm gelişkinliğine rağmen, sağlık sisteminin yetersizliği sebebi ile doktorlar, bazı hastaları ölüme terk etmek zorunda kalıyorlar. Tüm ömrü boyunca kazancının bir bölümünü vergi olarak kamu maliyesine vermiş olan bir aile, hiç umulmadık bir anda, örneğin atmış yaşlarındaki babalarını bir daha görmemek üzere bir hastaneye teslim ediyor, kısa süre sonra da “yaşama şansı düşük bir ıskarta” olarak görüldüğü için, bir tabut içinde teslim alıyor. Bu, tarifi zor bir insanlık trajedisidir ve bunu estetize etmeye kalkan her teşebbüs, az çok ahlak dışı olacaktır.
Şu halde, sanıyorum biz de, “salgından sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyebiliriz. Nitekim bu düşünce, daha salgının ilk günlerinden itibaren tartışılmaya başlandı. Bu büyük felaketle beraber değişimin bir zorunluluk olduğu anlaşılıyor. Ancak bu değişimin niteliği ve istikameti hala muğlaklığını koruyor.
İKİ EĞİLİM, TEK TESPİT
Salgının erken döneminde, düşünürler arasında ortaya çıkan iki ana eğilimden söz edebiliriz. Batılı düşünürler arasında daha yaygın olan ilk eğilim, küresel mekanizmaların zayıflığının dünyayı salgın karşısında çaresiz bıraktığını söylüyor ve Avrupa Birliği gibi ülkeler üstü yapıların güçleneceğini öngörüyor. Daha çok “doğulular” tarafından rağbet gören ikinci görüş ise, salgına karşı başarılı olan tek aracın ulusal politika olduğunu, küreselleşmenin kesin olarak sonunun geldiğini, gelecek günlerde ulus-devlet ve milli politikaların güçleneceğini söylüyor.
….
Bir cevap yazın