
Ben küçükken de çocuklar, kurban paylarını dağıtmaya gönderilirdi. Plastik poşetin icat edilmediği bir zamandı, üstü et dolu sinilerle kapı kapı gezer, kurban etini ‘asıl sahiplerine’ teslim ederdik.
Ne yalan söyleyeyim, hep zor gelirdi. Elim kolum koptu diye şikayet ederdim, et götürdüğüm insanların güzel sözlerini, dualarını da pek işitmezdim. Ama ben of puf yaptıkça anneannem başımı okşar “oğlum insan sevap kazanmaktan şikayet eder mi” diyerek gönlümü alırdı.
Şimdi kapılara kurban dağıtacak daha genç insanlar var artık. Bizim için zahmet de kalmadı sevap da. Yine de bazan “yeter ki o zamanlara dönebileyim, sırtımda bile taşırım kurban etini” dediğim oluyor. Bu benim hayalim tabi, iyi kötü bir hayat sürüp giderken her insan bir miktar özler geçmişin güzelliklerini.
Peki geçmişi olmayanlar? Daha doğrusu geleceği çalındığı için bir geçmişi olacak kadar yaşayamayanlar? Onları düşününce bizimkisi şımarıklıktan başka nedir ki?
Evet, Allah bize ömür verdi büyüdük. Bir de büyüyemeyenler var, Yasin gibi.
Bir cevap yazın